top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıBaşak İlgü

Yüzleşme... Artık Gerçekten Ne İstiyoruz ?!?!

18 yaşındaysanız ve üniversiteye online eğitimle başladıysanız hayat çok da güzel sayılmaz. Doğrusu bugüne kadar üniversite hayatımın ilk günü hakkında onlarca senaryo kurmuş olmama rağmen ilk dersime üniversite sınavımdan sonra bir daha yüzünü bile görmek istemediğim çalışma masamda otururken girmiş olmama ben de şaşırıyorum. Sizleri bilmem ama eğer benim gibi günleri saklayıp biriktirmeye çalışan biriyseniz, üniversite hayatınızın ilk günü gibi özellikle saklamak isteyeceğiniz bazı günler oluyor. Klişe olacak farkındayım ama lisede geçirdiğiniz son günleri saklamak istersiniz mesela. İlk kez birine karşı karmaşık duygular beslemeye başladığınız günü, en yakın arkadaşınızla gerçekten en yakın arkadaş olduğunuzu anladığınız günü, ilk konserinizi ya da mezuniyet günlerinizi saklamak ve daima hatırlamak istersiniz.


Açıkçası bu saydığım ve son derece özel olduğunu düşündüğüm günlerin bazılarında, sanal kutucukların ardındaki çok sevgili çalışma masamda mezun olmaya ve üniversiteye yerleşmeye çalışıyor olduğum doğrudur. Bu günlerin bazılarını ise yaşamayı uzun bir süre boyunca planlayıp tam da vakti gelmişken yaşayamaz olduğum ve hatta yirmi yaşımda olma becerisine henüz ulaşamamış olduğumdan o günlerde evden çıkamadığım da doğrudur. Benim gibi biriyseniz şunu bilmelisiniz ki beyniniz, beklenti içerisinde olduğunuz herhangi bir durumu anlamlı kılmanın bir yolunu muhakkak buluyor. İnanın ya da inanmayın, beyniniz hayattaki en sevdiğiniz 20. filmi, tesadüfe bakın ki tam 20. yaş gününüzde size izletiveriyor ve siz de bunu, garip bir şekilde önemli olarak algılamaya başlıyorsunuz. İşin kötüsü, beynimin bunu her zaman mı yaptığını yoksa, sürekli evde kalmak zorunda olduğumuz için pandemi sürecinde mi yapmaya başladığını kestiremiyorum. Ama tam olarak bahsi geçen beyinlerimizin bu, her şeyin en ince ayrıntısını düşünmeye başlamış olduğu noktada, hakkında yazıyor olduğum “Bir öğrenci olarak pandemi döneminde yaşadığım zorluklar nelerdi?” sorusuna vermek istediğim asıl cevaba ulaşmış bulunuyorum. Belki de zaten çoktan anlamışsınızdır ama cevap kısaca bu dönemde neyi düşüneceğimi şaşırmış olmam. Yine de cevabımın gerçekten anlatılmaya değecek türden bir açıklaması olduğuna inanıyorum. En önemlisi, artık çok iyi biliyorum ki eğer hayatınız birdenbire normalde olduğu kadar aktif olmamaya başlarsa, misal artık bütün hayatınızı oluşturan okulunuza gidemeyip uzaktan eğitim almaya falan başlarsanız, doğal olarak normal bir gün içinde kafanızdan geçen düşüncelerin sayısı büyük ölçüde azalıyor. Aslında, olaylar ilk yaşanmaya başladığında uzunca bir süre “Şimdi ne olacak?” diye düşünüyorsunuz ama sonrasında online eğitiminiz süresince açtığınız bilgisayarınızın kamerasından görebildikleriniz ve duyabildikleriniz dışında hayatınızda çok da bir şey gerçekleşmediğini, bu durumda da düşünebilecek pek bir şey kalmadığını fark ediyorsunuz. Kurduğum bu cümlenin tam aksine milyonlarca insan için bu dönemde düşünecek ve kaygılanacak ne kadar fazla durum olduğunun farkındayım fakat bugün ne yazık ki yazmayı planladığımız konu bu değildi. Kimilerine göre problem sayılmayacak kadar ufak da olsalar bizim yaşadığımız zorluklar neler miydi? Kabul ediyorum ki her birimiz için pek çok başka problem vardı. Birçoğumuz için başlı başına yeni bir düzen kurmaya çalışmak gerçekten çok zor oldu.



Sürekli aynı konumda oturup durmak, her saniye kilo almaya başlamak, daima bir hobi edinmek zorunda olduğumuzu düşünmek ya da belki kimilerimiz için tek başına yaşadığı özgür hayatı bırakıp “aile evine” dönmek zorunda kalmak gerçekten oldukça zordu. Saydığım bu rahatsız edici durumların birçoğunu kendim de deneyimlemiş olmama rağmen ben, oyumu az önce bahsediyor olduğum düşünecek bir şey kalmayınca zihnimin kendi kendine yazıp çizmeye başlamış olmasına veriyorum çünkü sadece bir (1) kere daha denk gelen 13.13 saat anlamına bakmak için Google’a girersem gerçekten kafayı yiyeceğim. Belki de şu dönemde çeşitli bölümlerde okuyanlar ve benden çok daha fazla uğraşacak işi olanlar bu düşüncemi oldukça saçma bulurlar. Özellikle de eğitimcilerin evde kalıyor olduğumuz için hayatlarımız yokmuşçasına görevler yüklüyor olduğu gerçeğinin farkında olanlar. Kesinlikle böyle düşünen herkese son derece hak veriyorum ama aslına bakaranız burada dikkat çekmek istediğim tek nokta şu ki bizler, artık kendimizi nasıl tanımlamak istersek, uzun bir süredir farkında bile olmadan sadece düşünmemiz gerekenleri düşünmek zorunda kalıyoruz. Belki yalnızca hakkında düşünmememiz gereken durumları mesela sağlığımızı, hayatın ne zaman normale döneceğini, okulların ne zaman açılacağını veya sınavlarımız sırasında zayıflamasından korktuğumuz internet bağlantılarımızı düşünmekten sıkılmışızdır. Hatta be hatta yorulmuşuzdur. Belki de böyle düşünen tek kişi benimdir ki bu da beni kelimenin tam anlamıyla sorumsuz biri yapar. Kendim de dahil olmak üzere, birçoğumuzun şimdiye kadar bardağın dolu tarafından bakmayı başarmış olduğumuzu görebiliyorum. Kendimize çok sık “Şu an okullar açık olsaydı bunca şeyi yetiştiremezdim ben.” ya da “Böylesi çok daha iyi çünkü sadece derslerime odaklanabiliyorum.” dediğimizi biliyorum. Kendime tam olarak dürüst olmayı başarabildiğim nadir zamanlarda merak ediyorum da gerçekten istediğimiz tek şey derslerimize en iyi şekilde odaklanmak ya da bu zor ders dönemini olabilecek en rahat şekliyle atlatabilmek mi? Evetse, bence çok şanslısınız. Hayırsa, bence bilmelisiniz ki zihinlerimiz artık sınav heyecanı dışında herhangi bir heyecanın özlemini duyuyor ve kontrolsüzce yeni bir heyecan arayışı içerisinde.


Zihinlerimizin direkt olarak gün içinde bizleri kendi hayatlarımıza bağlayan çeşitli mutlulukların ve üzüntülerin süregelen eksikliğini doldurmaya çalıştıklarını düşünüyorum. Bunu da en çok duygusal olaylarla ilişkilendirebiliyorum. Bunu düşünmeme sebep olacak kadar çok “eski sevgiliye dönüş” başlıklı telefon görüşmesi yaptığımı söylemeden geçemeyeceğim. Sanıyorum ki zihinlerimiz heyecanlanmayı hatta belki de sahip olduğumuz küçük rekabetleri, kıskançlıkları, sinir oluşları özlüyor. Kulağa biraz korkutucu gelebilir ama bence zihinlerimiz birilerine ya da bir şeylere kafayı takmaya başlamış durumda ve bu da çok ciddi bir eksikten kaynaklanıyor. İlk bakışta bu eksikliğin sadece bir insan, bir mekan, okul kampüsünüz ya da özgürlüğünüzün kısıtlanmasına sebep olan onlarca eksiklikten herhangi biri olduğunu düşünebilirsiniz ama ben haklıysam, eksikliğin o kadar da uzakta olmadığını bilmenizi isterim.



49 görüntüleme0 yorum

Comments


bottom of page